ÇOCUK ENDOKRİNOLOJİSİ VE DİYABET DERNEĞİ

Çocukluk Yaş Grubunda Fazla Miktarda Alınan D Vitamininin Sonuçları

D vitamini vücuttaki kalsiyum dengesinin düzenlenmesi ve normal kemik yapısının oluşumu için gereklidir. Provitamin olarak alınan D vitamini deri altında ultraviyole ışınları ile aktifleşir. Yenidoğan döneminden itibaren bebeğin beslenme şekli ne olursa olsun ilk yıl 400 IU D vitamini günlük ihtiyaç olarak önerilmektedir. D vitamininin yetersizliği raşitizm adı verilen tabloya yol açar. D vitamini yağda eriyen bir vitamindir ve yağ dokusunda depolanma özelliğine sahiptir. Suda eriyen vitaminlerin aksine ihtiyacın çok üzerinde alındığında vücuttan uzaklaştırılması kısa sürede gerçekleşmez. Vücut için günlük ihtiyaç miktarının karşılanması gereklidir ancak gereksinimin üzerinde fazla miktarda alınmasının çok önemli sonuçları vardır. Çocuklarda D vitamininin yüksek düzeylere çıkması (D vitamini intoksikasyonu) genellikle fazla miktarda D vitamini alınması ile ortaya çıkmaktadır, D vitamininin günlük ihtiyaç olarak idame dozda önerildiği süt çocukluğu döneminde sık görülmektedir. Bu yaş grubunda D vitamini intoksikasyonu ailenin önerilen vitamini yanlış kullanması, sağlık personelinin uygun olmayan miktarda D vitamini önermesi, diş çıkarma veya yürümede gecikme gibi nedenlerle reçete edilmeksizin ailenin çocuğuna kendi kendine gereksiz ve yüksek dozda D vitamini vermesinden kaynaklanmaktadır. İdame D vitamini uygulaması dışında raşitizm ya da kalsiyum seviyesinin düşük olması ile seyreden hastalıklarda tedavi amaçlı aşırı miktarda D vitamini kullanılması da D vitamini intoksikasyonuna yol açmaktadır. Bunların dışında gıda maddelerine ilave edilen D vitamininin uygun miktarların üzerine çıkması durumunda da D hipervitaminozu gelişebilmektedir.

D vitamini intoksikasyonu bulguları temel olarak yüksek kalsiyum düzeyinin (hiperkalsemi) neden olduğu tablo ile ilgilidir. Bulgular hastanın yaşına, hiperkalsemi süresine, kalsiyum konsantrasyonuna bağlı olarak değişkenlik gösterebilir. Hiperkalsemide klinik bulgular sindirim sistemi, böbrekler, santral sinir sistemi ve kardiyovasküler sistemle ilgilidir. Bulgular hiperkalsemi derecesi ile ilişki göstermektedir. Hafif derecede hiperkalsemisi olan hastalarda genellikle herhangi bir bulgu yoktur. Orta ve ileri derecede artmış kalsiyum düzeyi bulunan hastalarda iştahsızlık, bulantı ve kusma vardır. Bu durum vücutta sıvı kaybına neden olur. Sıvı kaybı hiperkalsemiyi ağırlaştırır, böbrek kan akımını ve böbreğin filtrasyon fonksiyonunu azaltır. Hiperkalseminin devam etmesi özellikle fosforu yüksek olan hastalarda böbrek tübüler yapılarında kalsiyum fosfat tuzlarının depolanmasına yol açar. Bu durum tübüler obstrüksiyon ve taş oluşumu ile sonuçlanabilir. Kalsiyumun birikimi sonuçta böbrek fonksiyon bozukluğuna yol açar. Çok su içme, fazla miktarda idrar yapma, idrarda kan elemanlarının bulunması, idrarı konsantre etme yeteneğinin bozulması böbrek hasarının sonucu olarak ortaya çıkar. Hiperkalsemi sonucunda gelişen idrarda kalsiyum atılımının artması, böbrekte kalsiyum birikimi, böbrek taşı oluşumu, böbrek fonksiyon bozukluğu sonuçta kronik böbrek yetmezliğine neden olur.

Hiperkalseminin nörolojik bulguları kas güçsüzlüğü, derin tendon reflekslerinin azalması şeklinde olabilir. Akut ve ağır hiperkalsemide apati, konfüzyon ve koma görülür.

Hiperkalseminin kalp üzerinde etkisi vardır. Hastalarda hipertansiyon saptanabilir. Ciddi hiperkalsemide aritmi riski artar. Kronik hiperkalsemide kalsiyum kalp kapakçıklarında depolanabilir.

Hiperkalsemide kabızlık, bulantı ve karın ağrısı olabilir. Konstipasyonun vücuttaki sıvı kaybı ve barsak hareketlerinin azalması ile ilişkili olduğu düşünülmektedir. Hiperkalsemide yumuşak dokularda kalsiyum birikimi meydana gelebilir. Ciltte kalsiyum fosfat depolanmasına bağlı kaşıntı olabilir.

Hiperkalsemili bir çocuğun tedavisi için öncelikle nedenin ortaya konması gerekir. Ancak ciddi hiperkalsemi tanı sağlanana kadar akut olarak müdahale edilmesi gerekli bir durumdur. Bu nedenle kalsiyum seviyesine göre tedavi planı yapılır. Kalsiyum seviyesi 12 mg/ml’nin altında ise hafif, 12-14 mg/dl arasında ise orta, 14 mg/dl’nin üzerinde ise ağır hiperkalsemi söz konusudur. Orta ve ağır hiperkalsemi vakalarının hastaneye yatırılarak izlenmesi gerekir. Bu hastalarda öncelikle mevcut sıvı kaybının yerine konması gerekir. Böylece böbrek kanlanması artırılır ve böbreklerden kalsiyum atılımı sağlanır.

Yeterli sıvı dengesi sağlandıktan sonra kalsiyumun vücuttan atılımını artıran, barsaklardan emilimini azaltan, kemiklerden kalsiyum salınımına engel olan ilaçlarla kalsiyum seviyesini düşürmek amaçlanır. Hiperkalsemi tespit edilen hastanın almakta olduğu D vitamini derhal kesilir ve kalsiyum alımı kısıtlanır. Depolanmış D vitaminini kısa sürede vücuttan uzaklaştırmayı sağlayan bir tedavi yoktur. Depolanan vitaminin yarılanma süresi ortalama 4 hafta kadardır, ancak bu süre kişisel farklılıklar nedeniyle değişkenlik gösterebilmektedir. Kalsiyum seviyesi normale düştükten sonra depolanan vitamin düzeyi yüksek kaldığı sürece tekrar hiperkalsemi gelişme riski mevcuttur. Bu nedenle hastalar vitamin D düzeyi normale dönene kadar takip edilmelidir.

Sonuç olarak D vitamininin fazla miktarda alınması, vücutta depolanmasına neden olur. D vitamini seviyesinin artmış olması kalsiyum emilimini artırıp, vücuttan atılımını zorlaştırır. Dolayısı ile kalsiyumun çok yüksek seviyelere ulaşmasına neden olur. Yüksek kalsiyum düzeyinin saptandığı olgulara erken dönemde uygun tedavi verilmemesi özellikle böbrek ve kalp açısından ciddi sorunlara yol açar.

Prof. Dr. Ayfer Alikaşifoğlu
Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi,
Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı,
Pediatrik Endokrinoloji Bilim Dalı, Ankara



** Web sitemizde yer alan yazılar bilgilendirme amaçlı olup; hekim tavsiyesi olarak algılanmamalıdır.