ÇOCUK ENDOKRİNOLOJİSİ VE DİYABET DERNEĞİ

Diyabetliler İznik’te Buluştu


Diyabetli çocuklar İznik Gölünde diyabet kampında buluştu

 

 

Burası bizim dünyamız..

 

Gamze Gedikli

Tuğçe Dede

 

Biz, 15 yıldır her yıl diyabetli çocuklar ve onlara bakan diyabet ekibi olarak İznik Gölü kenarında toplanırız. Bu yıl da 25 Temmuz-1 Ağustos tarihleri arasında Diyarbakırdan gelen 5 diyabetli kardeşimizle birlikte 120 kişi İznikteydik . Amacımız diyabetli çocukları eğitmek, onların diyabetle arkadaş olmalarını sağlamaktır. Kampımız bir hafta sürer ve her yıl eksiksiz hepimiz orada çoşku ve mutluluk dolu günler geçiririz. Ben de her yıl orada yaşadıklarımızı paylaşan yazılar yazarım. Bu yıl ise sözü kamptaki küçük kardeşlerine ablalık yapan, onlara umut ve iyimserlik aşılayan, kişilikleri ile örnek olan iki genç diyabetliye, onların sade ama yaşamı özünden kavrayan cümlelerine bırakmak istedim. Şükrü Hatun.

Gamze

Sizin de kendini yalnız hissettiğiniz zamanlar oldu mu? Hiç kendinizi yetersiz, dışlanmış ve engellenmiş hissettiniz mi? Peki bu durumun sonunu göremediğiniz oldu mu hiç? Benim oldu ve biliyorum ki benim gibi hemen hemen birçok diyabetli kardeşimin de. Diyabet olduğum ilk zamanları anımsıyorum: İçe atılmış mutsuzluğum, ailem üzülmesin diye takıntığım o sahte gülümseme, doktorumun odaya girip '' Bu bir hastalık değil daha çok bir yaşam tarzı. Yaşamında biraz değişiklik yapman gerekecek.'' dediği zaman hissettiğim o boş duygu... Ne demek istediğini bir türlü anlayamamıştım. Kafamdaki yerini bulamayan bu cümle, uzun süre dolaştı beynimde.

….

Tuğçe

Hayatımı renk ayarlarıyla oynanmış, fazlaca saydamlaştırılmış , siyahı biraz fazla kaçmış , bol “fotoshop”tan içeriği bozulmuş fotoğraf gibi hissediyordum ve diyabetim fotoğraf karesini bozduğunu düşündüğüm bir hastalıktı benim için. Bedenimden çok ruhum hastaydı sanki. Belki de yaşıtlarım gibi her akşam eve gelenlerin çikolata getirdiği çocukluk anılarım olmadığı içindi. Diyabet çocukluğumu yemişti sanki... Tepkili , isyankar ve mutsuzdum. Biliyordum aslında çok mutsuz olmadığımı ama daha iyi bildiğim bir şey vardı; o da her geçen gün biraz daha mutsuz olduğumdu. Günler asırları kovaladı sanki tarihe isyan edercesine. Bir dakika bir yıldan uzun oldu sanki. Şarkılar eslerini yitirdi , cümleler anlamlarını her geçen günde. Kurak bir memleketi terk edercesine mutluluklar gitti önce hayatımdan sonra umutlar… Ben dakikaları geçiremezken nasıl olmuştu da 15 yıl geçmişti? Oysa ben hala diyabetimi inkar etmekle meşguldüm. “Keşke”lerin içinde yüzerken “neden?”lerin arasında boğulduğumu fark ettim. O kadar emindim ki hiçbir şeyin bir daha eskisi gibi olmayacağına. Neye dayanarak böyle düşünüyordum bilmiyorum belki de sadece bir histi. Kendimi Gulliver devler ülkesinde gibi hissediyordum: Farklı! Öteki!

……………..

Gamze

Ben şanslıydım. Diyabet olduktan 5 ay sonra yalnız olmadığımı anladığım o dünyaya dahil oldum. Bizim dünyamıza. Diyabetle Güzel Yaşam Yaz Kampı'na; yeni adıyla Arkadaşım Diyabet Kamp'a. Herkes bendi orada, hepimiz bizdik. Her şey yolunda giderken bir gün pankreası insulin üretmez olunca elindeki elma şekeri yere düşüp parçalanan tek çocuk ben değildim. İğne yaptığımızda bize tuhaf tuhaf bakan gözler yoktu; çünkü bu çok normaldi. Bu bizim normalimizdi. '' Şekerim düştü'' dediğimizde anlamsız gözlerle bakan kimse yoktu. Bir tek ben hissetmiyordum insulin iğnesinin acısını, sadece benim kollarımda oluşmuyordu şişlikler, bunlar normaldi. Bizim normalimiz. Doktorumun söylediği cümleler burada yerlerini bulmuştu. Diyabete “Arkadaşım burada” diyebilmiştim.

Diyabet olan herkesin en azından bir kere olsun görmesi gereken bu dünyaya 3. kez dahil oldum bu yıl ve bu dünya her defasında bir şeyler katıyor bana. Zenginleştiğimi hissediyorum. Diyabetli çocuklarla her defasında biraz daha büyüyorum. Güneş bile bir başka batıyor sanki İznik'te o bir hafta boyunca. Gölün dalga sesleri diyabet şarkısı fısıldıyor kulaklarımıza. Her kıyıya çarpışında ise üstümüzdeki diyabetin yükünü de sürüklüyor uzaklara. Diyabetin olgunlaştırdığı o küçücük yüzler gülümserken umut ve sevgi dolar hepimizin içi. İznik kampından ayrılan herkes, diyabetli olsun ya da olmasın, umut taşır yarınlara. Eve dönerken ' Diyabetle güzel yaşamayı' da sığdırır bavullara. Anlatmak yetmez bizim dünyamızı. İçine girip o havayı solumak gerek. Şekeri düşen, yükselen, kendine iğne yapan, canı yanan; ama gene de gülümseyen o yüzleri görmek gerek. Burası bizim dünyamız. Kendimizi ' şimdilik' normal hissettiğimiz belki de tek yer.

Teşekkürler Arkadaşım Diyabet Kamp. Bize kazandırdığın her şey için...

……

Tuğçe

Ve KAMP!!! Bir gün “Gulliver Devler Ülkesinde”n “Polyanna” ya terfi ettim…Daha öncede gitmiştim diyabet kamplarına fakat İznik kampında farklı bir şeyler vardı. Hastanedeki doktorlar , hemşireler yoktu. Orada sadece ablalar ağabeyler vardı. Biliyordum aynı insanlardı, geri döndüğümde onları beyaz önlükleriyle görecektim ama onlar emreden, hiçbir şeyi beğenmeyen “ aa yine mi yüksek!” “ yine yapamadın Tuğçe!” diyen abla ağabeyler değildiler.

İlk kamp , ilk toplantı ve Şükrü hoca’nın ilk sorusu: “ Kampa geliş amacınız nedir?” bir anda hayatımın gayesizliği buhar olup uçmuştu sanki bu soruyla. Sanki 15 yıldır bu soruyu bekliyormuşum değişmek için gibi O soruyla düşünmeye başladım , o soruyla sorguladım yaptıklarımı ve yapmak istediklerimi.

Kampta sadece karbonhidrat sayımı, insulin dozlarının ayarlanmasını, insülin enjeksiyon teknikleri öğrenmedim. Kampta; Diyabetli diyabet hemşiresi (Ebru Ercanlı), diyabetli diyetisyen (Nevin Özyurt Avhan), diyabetli diyabet doktoru (Oğuzhan Deyneli) olması beni hayata bir ilmek daha bağlamıştı. Sanki herkes diyabetliydi. Garipti ama öyle gibiydi. Senelerdir “Diyabetle yaşanılabilir” teması vurgulanıyordu her yerde. Zaten öyle yada böyle 15 yıldır diyabetle yaşıyordum. Ben orda diyabetle sağlıklı yaşanılabileceğini öğrendim. Farklı bir büyüsü vardı bu kampın. Sanki daha önce kaybettiğim kardeşlerimi bulmuş gibi hissettim kendimi. Yalnız olmadığımı da tabi ki. Eskiden küçücük olan bendim ama şimdi karşımda her şey küçülmüştü bir anda. Hedeflerim büyüdü , amaçlarım çoğaldı. Şimdi sorsalar “diyabet bir yaşam tarzı benim için” derim. Kamptan sonra ısrarla düşünmeye devam ettiğim tek bir şey vardı : Hiçbir şey artık eskisi gibi olmayacaktı, çünkü her geçen gün bir diğerinden daha iyi olacaktı. Kamp bana da diyabetimle arkadaş olmayı öğretti. Orada özgüvenimi yeniden kazandım ve bunun hayatım için ne kadar önemli olduğunu anladım. Şimdi diyabetimle 17. yılımızın içindeyiz; onunla kavga etmeyi bıraktığım için mutlu olduğumu söylemek isterim bütün diyabetli kardeşlerime ve bu yazıyı okuyan herkese. 

19-02-2015